Translate

13 Aralık 2012 Perşembe

Doğum fotoğrafçısı arıyordum...


Doğum fotoğrafçısı arıyordum... Doğum terapisti geldi ve bir de fotoğraflarımızı çekti.

Mert'i ilk kez kucakladığımız o günü anlatmaya bayılıyorum, şimdiye kadar çok kez paylaştım etrafımdakilerle. Benim en duygusal peri masalım bu özel anıyı yazıya dökmenin zamanı geldi, ve başlıyorum..

Hamileliğimin başlarında doğuma fotoğrafçı girsin pek istemiyordum. Tamam, ertesi gün gelip çeksin, anı olsun da doğuma girmesin diyordum. Son haftalara girdiğimdeyse artık bariz bir kararsızlık vardı içimde... Ne de olsa çok çok özel bir gün, herhangi bir şeyi atlamak istemiyorum. Geri dönüşü olmayacak bir karar vermeyeyim. Murat da tamamen bana bıraktı tercihi. En sonunda kararı verdim; fotoğrafçıya da katlanırım artık doğumda, ne yapayım diyerek araştırmaya başladım. Pek de araştırmadım aslında, arkadaşım Burcu bana iki isim vermişti, onlarla telefonda görüştüm. İçlerinden birisi Ayça idi, Ayça Oğuş. Zaten paket içerikleri, fiyatları vs. birbirine çok yakın, Murat'a dedim ki hangisinden olumlu elektrik alırsam telefonda, ona karar vereceğim, haberin olsun. Ve öyle de oldu. Ayça'nın konuşması çok pratik olduğu kadar bir o kadar da sevimli gelmişti. Belli ki bu işi severek ve defalarca yapmış, içimde büyük bir güven uyandırdı. Doğumun olacağı gün zaten bir hafta önceden belli olduğu için o da kendisini rahatça ayarlayabildi. Karar vermiştik artık. Yoluna girmişti işler, artık doğum için bu denli önemli bir hazırlığı da yapmışken iyice havaya girdim. Fotoğraf albümlerine bir türlü karar veremiyorduk, Ayça dedi ki ben en iyisi doğumun sabahı hastaneye albüm örneklerinden getireyim, orada karar verirsiniz. Tamam dedik, o sabahki heyecanımızı biraz da azımasayarak.. Yalnız, unutma ihtimaline karşı Ayça bir gece öncesinde albümleri getirmesini tekrar hatırlatmamı rica etti. Doğumun tam bir gece öncesi, Ayça'ya bir mesaj atarak hatırlattım. Aramızda kısa bir diyalog geçti: Ayça, "bu gece iyi uyu, dinlen" diye ekledi sonunda. Ben de "evet, fotoğraflarda iyi çıkmalıyım" dedim, bir de gülen surat işareti yaparak. O ise "Ondan değil , zaten bütün anneler güzeldir" dediğinde yüzümde kocaman bir gülümseme hissettim, artık bir gülen surat o koca gülümsemeyi tariflemeye yetmezdi. İşte o anda tüm duymak istediğim buydu. Ve ben doğumdan bir gece önce, herşeyin tam olduğunu ve tüm kararların en doğru şekilde verildiğini hissederek huzurla uykuya daldım.

Ve geldi doğumun sabahı.. Annem, Babam, Murat ve henüz karnımdaki Mert bebekle beraber hastanenin yolunu tuttuk. Köprülerdeki tamirat yoğunluğundan dolayı biraz trafik vardı, saatin o kadar erken olmasına rağmen. "Hadi, varalım yerimize, kopalım İstanbul'un bu karmaşasından bir an önce, açılsın yollar, biz bir insanı dünyaya getirmeye gidiyoruz, yol verin arabalar!!" diye haykırmak geliyordu içimden.. Amerikan Hastanesi'ndeki o güzel odamıza yerleştik. Biraz sonra Kaynınvalidem ve Kayınbabam, Görümcem Aslı'yla beraber geldiler. Herkesin heyecanı yüzünden okunuyordu. Zaten bu öyle farklı bir heyecan ki saklamak şöyle dursun, paylaşarak daha bir artırmak istiyor insan. Arkasından Çiler geldi ve tabiki Ayça da tam sözleştiğimiz saatte gelmişti. Annem her zamanki gibi heyecanından ne yapacağını şaşırmış, eşyaları bir o yana bir bu yana yerleştirmeye çalışırken neyse ki teyzem de geldi ve ona yardıma yetişti. Bu iki kardeş boş durmayı hiç mi hiç sevmezler. İstisnasız her an arı gibi çalışırlar; artık o anda ve o ortamda ne iş yapılabilirse ona uygun olarak. Bir yandan ikramlar, bir yandan süslemeler nasıl olsun ona kafa yorulmaya başlandı. Bense annemle teyzemden farklı olarak, böylesi heyecanlı bir günde tutuk halde kalakaldım. Biraz biraz ortalıkta dolaşıyor, genellikle oturup kalıyor, konuşmaktan bile aciz, öyle bekliyordum zamanın gelmesini, doğru zamanın... Ayça hazırlığını yapıp fotoğraflara başladı bile bu arada. Ona poz vermek o kadar zevkliydi ki. Beni çok güzel ve özel hissettirmek bir yana, bir de fazla yönlendirmiyor, hatta olduğum gibi pozlar vermem için adeta teşvik ediyordu. Ben zaten oldu bitti fotoğrafa poz vermeyi pek severim, ama fotoğrafçı düğünümüzde olduğu gibi, "şuraya bak, şöyle dur, kafanı çevir, hınzır bir gülüş yap" gibi yönlendirmeler yaparsa oradan çığlık atarak kaçasım gelir.



Bir yandan da çok eğleniyorduk. Biraz geyik, biraz duygusallık, biraz gelecek o anın mucizesine hazırlık kelimeleri, eh bol bol da temenni... Ayça da beş buçuk sene önce yaptığı doğumunu, oğlunu ve eşinin nasıl da doğum fotoğrafları çekerken fenalaştığını anlatıyordu. Tatlı tatlı konuşuyor, hem bizi doğuma hazırlıyor, hem de o uzun bekleme saatlerini sakince geçirmemize yardım ediyordu. Bekleme saatleri diyorum çünkü gerçekten gecikti doğuma girişimiz. Doktorun önceki işi biraz uzamış olmalı ki bizi geç aldılar içeri. O sürede Ayça orada olmasaydı, ben hem endişe yapar hem de bekleyen diğer onca insan için düşünüp dururdum, "ay sıkıldılar mı acaba, yoksa bu koltuklarda oturmaktan çok mu rahatsız oldular, ya belki de başka işleri vardı ve aksadı bizim yüzümüzden" ve daha neler neler... İşte, hani derler ya anne olunca herşeyden kendini sorumlu tutuyorsun diye, ben daha doğum yapmadan o havaya girmişim demek ki.

Neyse, doğum giysilerimi giyip hazırlanmış halde ben artık beklemekten vazgeçip misafirlerin bölümünde sohbete daldığımda doktorum Kılıç bey içeri girmiş, farketmedim bile. Beni yatakta göremeyince "Aa, anne kaçmış" diyerek yanıma yöneldiğinde o esprisine mi gülsem yoksa nihayet geldiğine mi sevinsem bilemedim, aniden kocaman gülümseme sardı yüzümü.




Doğal olarak buradan sonrasını biraz kesik kesik hatırlıyorum. Beni sedyeye yatırıp ameliyathanenin yoluna düştüğümüzde heyecan, damarlarımda adrenalin başta olmak üzere çok çeşitli hormonlar salgılatmaya başlamıştı bile. Kendimi o kadar normal ve dinç hissederken insanların beni tekerlekli bir arabayla birkaç kat aşağıya götürüyor olmaları tuhaf hisler uyandırıyordu içimde. Dedim, ben hasta değilim, karnımdaki bebeğin dışarı çıkarılması için hastanedeyim sadece. Yani aslında hastanede bulunuyor olmamızın tek sebebi tedbir içindi, hasta olduğumuz için değil. İşte bunu fark ettiğim o andan itibaren hemşirelerin ve hasta bakıcıların bana "hasta" diye hitap etmelerine izin vermedim. Onların da çok hoşuna gitmiş olmalı ki, ben onları her düzelttiğimde bana tatlı tatlı gülümsediler.


Herkesle asansörün başında vedalaştıktan sonra Murat, Ayça ve sağlık personeli ile beraber ameliyathanelerin bulunduğu kata geldik. Önce geniş bir odaya aldılar beni, perdelerle birbirinden ayrılan bölmeler vardı. Burada bana serum takılırken ve ölçümler yapılırken Murat da doğuma gireceği kostümünü giymeye gitmişti. Kostüm diyorum, çünkü hazırlanıp da geldiğinde görünüş olarak bir doktordan farkı yoktu. Hınzır hasta bakıcı beni kandırmak için buyrun doktorunuz geldi gibisinden bir deneme yaptıysa da maskenin ve onca garip aksesuarın ardındaki kocamı gözlerinden tanıdım ben. Çok yakışıklı olmuş, renkler falan bir yana, o hijyenik ve derli toplu görüntü, mavi ve yeşil kostüm yakışmıştı ona. Gerçi ona herşey yakışır ya...


Biraz sonra anesteziyi yapacak olan doktor Tevfik girdi yanıma. Şeker mi şeker bir adam, kirli sakallı ve uzun saçlı. Kırmızı bir pantolon giymiş ve başına da renkli bir bandanayı andıran örtüyü takmıştı. Yüzünde yumuşak bir gülümseme vardı, sanki o ilaçları vermeden önce kendine bir deneme yapıyor ve rahatlıyor.. Olabilir mi? Sanmam.. Yani güven verecek derecede hakimdi yaptığı işe. Bir ufak muayeneden sonra süreçten kısaca bahsetti ve beni artık ameliyat odasına aldılar.


Murat daha önceden hasta bakıcıya video kameramızı vermişti ve yanımızda Ayça da her daim bulunuyordu. Söylememe gerek var mı, Ayça da muhteşem kostümlerden giymişti ama itiraf etmeliyim ki onu gerçek bir doktor kılığına sokamamışlar, o yine fotoğrafçılığı tercih ettiğini çok belli ediyordu. Bunca hazırlığa rağmen, ben o ortamı ve o anları unutmayım diye gözlerimi açabildiğim kadar açtım ve etrafı hafızama kazımaya çalıştım. Müzik ister miyim diye sordular, olur tabi dedim ama nasıl birşey istediğimi seçememiştim birdenbire.. Zaten kararsız bir insanımdır, hele bir de öylesine coşkulu olduğum bir anda, mümkünse hiçbirşey sorulmasın bana! Anestezi doktoru bana bir sakinleştirici yaptı, epiduralı yerleştirdi ve bir süreliğine ortadan kaybolmuştu ki bir müzik sesi yavaş yavaş duyulmaya başladı. Meğerse müzik onun işiymiş, ve tercihi de benim yerime o yapmış. Çok da iyi yapmış. Buena Vista Social Club tınıları başladı. "Dos gardenias para ti"... O günden aklımda kalan birkaç kelime... Önüme perdeyi çekip işlemlere başladılar, bir yandan da hafif hafif melodiler geliyor. İçeri Ayça'yla Murat girdi, birden bile birbirlerine bakıp gülmeye başladılar. Öyle hafif birer gülüş değil, nerdeyse kahkaha.. N'oluyo dedim hemen, o çakırkeyif halimle... Biraz kıskandım bu kadar eğlenmelerini galiba.. Yani Ayça belli ki sadece bana değil Murat'a da terapi yapmış içerde anlaşılan. İçeri girmeden hemen önce sohbet ederlerken bir gece öncesinde Buena Vista Social Club'ın İstanbul'daki konserinden bahsetmiş Ayça. Sonra içeri girip de o melodileri duyunca da haklı olarak gülmüşler. Tamam dedim, siz bağ kurmuşsunuz aranızda, biz de burda oğlumla sizi bekledik, ekipler bir arada, artık tamamız, gelsin o büyük an!

Murat yanıma oturdu, o da perdenin arkasında, tamamen birbirimize odaklanmış durumdayız, bir de tabi ki aramıza gelmek üzere olan bebeğimiz Mert'e. Ne yapacağımızı, ne konuşacağımızı bilmez bir haldeyiz. Allah'tan müzik yardımımızda.. Onun melodileriyle anlamsız mırıldanıp sallanıyoruz, ellerimiz bir arada. Murat'ın yüzüyle ilgili hatırladığım, o kostümlerden geriye kalan tek açıklık olan gözlerini de gözlükleriyle kapatmış olduğuydu. Yoo, ama ben gördüm göreceğimi o gözlerde...


Süresini tahmin edemeyeceğim bir bekleyişten sonra tepedeki lambanın yansımasında bir bebek eli gördüm, ışıklardan dolayı sarı sarı görünüyordu. O elin parmakları o kadar genişçe açılmıştı ki birşeyi tutacak. belki de Dünya'yı tutacak o minik el.. Anlamadım ne olduğunu, doğmuş muydu, yoksa daha bekleyecek miydik? Sonra sesini duydum Mert bebeğin. Saat 11.20de... Bir haykırış, bir sesleniş. "Ben geldiiiiim, kavuştuk işte! Hazır mısınız kucaklaşmaya? Ben hazırım!" diyordu sanki. Sadece o ses... ve ben ağlamaya başladım bile, özlemle beklediğim bebeğime kavuşmuştuk artık. O anın yoğun duygusallığını anlatmak imkansız. Bebeğin doğmasıyla Murat da artık perdenin ötesine bakmaya başladı başını kaldırıp. Ben dayanamam, duramam hep konuşurum ya, Murat'a sordum, oğlan mı gerçekten? Evet dedi, ilk önce pipisini gördüm. Murat bebeği izlerken ben iyice sabırsızlanmaya başlamıştım. Aradan kaç dakika geçti bilmiyorum, bebeği sarmışlar yanımıza getirdiler ve kucağıma yerleştirdiler. Ağlıyordu ilk geldiğinde. O an söylediklerimi hatırlıyorum: "aaa geldi miii?" diye başladım ilk önce. Ağlarken de "Mert hoşgeldin, güvendesin, seni seviyoruz" dedim. Murat da konuşuyordu, sesimizi duyunca birden gözümüzün içine bakıp sustuğunu hatırlıyorum. Ayça devamlı fotoğraflarımızı çekiyordu. Heralde sadece beş dakika gibi bir süre kaldı yanımızda, sonra aldılar Mert'i. "yaa, doyamadım" dediğimi çok net hatırlıyorum.



Bebeğin odadan çıkmasıyla Murat ve Ayça da çıktılar, benim son işlemlerim yapılıyordu. Bebeği bir ufak koklatıp yanımdan almışlardı, şimdi sabırsızlığım had safhada bekliyordum. İçimdeki ben fırlayıp yanına koşmak, ona sarılmak öpmek ve her yerini incelemek istiyordu. Oysa ki daha vakti gelmemişti, birazcık daha beklemeliydim. Beklerken de boş durmadım, anestezi hemşiresiyle sohbete daldım. Hangi okuldan mezun olduğunu sordum, konuştuk biraz. Devamlı olarak tansiyonum vs. ölçülüyordu, her ölçümde ben de soruyordum. Merak ettiğimden değil, maksat konuşmuş olmak. Doktorumun yardımcısıyla konuştuklarını hatırlıyorum, hiç benimle, hatta doğumla ve hatta sağlıkla bile ilgisi olmayan konulardan sohbet ediyorlardı. Derken işlem bitmiş olmalı ki Kılıç bey perdenin arkasından kendini gösterdi, geçmiş olsun dedi ve elimi tuttu. Kısacık da olsa sıcak bir diyalogdan sonra ben yine duygusallaşmıştım.

Birkaç tıbbi adım, birkaç ölçüm daha derken ben kendimi daha ayık ve dinç hissetmeye başladım ve beni artık odaya aldılar, orada sevdiğim bir sürü insan beni bekliyordu. Hiç umudum yokken Neboş bile doğuma geç girdiğimiz için yetişebilmişti. Ve Çiğdem de öğle arasında hiç üşenmemiş yanımıza gelmişti. Tam da öğle saatine denk gelmesi ne hoş oldu aslında. Beni odaya aldıktan hemen sonra Pınar hemşire de bebeği getirdi yanıma. O minicik insancığı eline aldığı gibi bana verdi ve emzirmeye başladım oğlumu, o da Dünya'daki ilk besinini aldı, afiyetle yedi. Şekerim Mert'le birbirine bir süreliğine sıkı fıkı bağlı olacak hayatımızın başlangıcı o anda kendini iyice hissettirmişti artık. İşte birden onca heyecanın içinde dank etti, birden anne oldum, birden aile olduk, birden değişti dünyamız, birden "biz" olduk.

Ayça'nın çok yardımı oldu, o günün "su gibi" akıp geçmesinde. Yanımızda tüm sürecin akışını adım adım çok iyi bilen, yaptığı işe de sevgisini katan bir insan! Diyorum ya, hayatımıza aslında bir terapist gibi girdi, harika da fotoğraflar çekti. Farkında mıydı bilmiyorum tüm bu hissettirdiklerinin. Ne önemi var, şimdi söylüyorum işte. Teşekkürler sana Ayça! Tekrar görüşmek dileğiyle...


4 yorum:

AycA dedi ki...

Pınar! Kalbim güm güm okudum yazdıklarını..ve şimdi gözlerim dolu dolu dersem biraz az kalacak. Bu kadar güzel söz için ben ne kadar teşekkür etsem az.. tüm bu yazdıkların esas senin ve tüm ailenin güzelliği olmalı başka bir şey değil.. Çok Çok Çok teşekkür ederim .. her yerlerde paylaşasım var bu yazını ne yalan diyeyim :) Hepinizi kucaklıyorum

Unknown dedi ki...

Vaaaay Murat :D scrubs yakışmış hani :)
cok guzel olmus Pınarım :) ben de ordaymısım gibi hissettim okurken :)

Zeynep Onur dedi ki...

Hala ilk gün orda olduğuma inanamıyorum. İstesem ayarlayamazdım sanırım :) Ama ilk gün heycanınıza ortak olmak paha biçilemezdi. Özellikle bir çok iyi ve kötü gün görmüş bu dostluktaki tartışmasız en iyi ve anlamlı gündü :) Çok zor biliyorum ama belki kader ağlarını örer ve sizin de belki Haziran başı Ankara'ya yolunuz düşer. Kim bilir belki de doğum gününe bir ortak gelir ;)

Filozofanne dedi ki...

Canımıniçi Zeynepcim, biliyorsun "tesadüf" diye birşey yoktur :) Hayatlarımız kesişiyor işte, boşuna değil...
Belli mi olur, belki de hususi geliriz oğluşunun doğumuna, benim doğumgünümü de kutlarız hastanede :P