Translate

1 Şubat 2013 Cuma

Kültür ayakta değil, kitaptadır (mı acaba ?!)

İstanbul'dan Adana'ya taşınmadan önce bir fırsat yakalayıp bebeği evde bırakarak Beyoğlu'na gittim. Evet vardı birkaç planım, yapmak istediğim şey. Ama herşeyden önemlisi sadece Beyoğlu'nda olmak ve oranın havasını solumak için gitmiştim. Ve tabii ki Pera Müzesi'nde arkadaşım Edine'yle birkaç çay içip muhabbet etmek, İstiklal'de devamlı akan insan kalabalığına karışmak, kitapçılarda çeşit çeşit kitabı incelemek. . . Tüm bu "Benim Beyoğlu klasiklerimi" yaşamak ve belki de birkaç sürpriz için gitmiştim işte..

İlk olarak Edine'nin yanına, Pera Müzesi'ne gittim. Koskocaman bir çam ağacı süslemişlerdi. Hemen yılbaşı arifesindeydik, ama ben taşınma yoğunluğundan dolayı farkında değildim takvimin! Ağacı öyle güzel bir yere, bir aynanın önüne yerleştirmişlerdi ki sanki arkasında aynısından bir ağaç daha varmış gibi görünüyordu. Çoğunluğu kırmızı renkli çeşit çeşit süs vardı ağacın üzerinde, ve tabii ki tepesinde de bir yıldız. Birkaç fotoğraf çektik, ağaçla beraber. Ama hem o tepesideki yıldızı, hem de bizi ayaklarımıza kadar aynı kareye sığdırmak galiba imkansızdı, epey uğraştık, olmadı. Keyifli sıcacık bir kafe var Pera Müzesi'nde, bayılıyorum oraya. Zaten müze de favorilerimden, ama kafe bir başka özel benim için. Neden mi ? Tek bir nedeni olmak zorunda mı ki ? Hemen girişteki Piyano mesela. O, başlı başına orayı özel kılan bir obje. Her gittiğimde hayranlıkla ona bakakalırım, nedense gözlerimi alamam ondan. Eski piyanoları zaten hep çok sevmişimdir. Halbuki, genelde akordları bozuk, tuşları sararmıştır ya, olsun fark etmez. Onlar çalınmış olduklarından benim için kat be kat değerlidir. Belki bir gün böylesi eski ve çok çok çalınmış, unutulmaz piyanistlerin parmaklarının üzerinde gezindiği özel bir piyanoyu benim de çalma fırsatım olur, biraz tıngırdatırım. Eminim dillendikçe anlatacak çok şeyi olur, notalardan başka...Pera Müzesi'nde artık pek de kullanılmayan, sadece aşağıdaki kafede kısa hikayesinin yazılı olduğu panoyla beraber teşhir edilen bu piyano ile ilgili belki günün birinde özel bir yazı yazarım. Gerçekten etkileyici bir hikayesi var. Müzenin kafesini sevmemin bir başka nedeni de o sımsıcak ortamında bazen kendi kendimle, çoğunlukla da Edine'yle yaptığımız o içten ve hiç bitmesini istemediğim uzun sohbetler.. Unutulmaz anılar bunlar, ve devamı geleceğinden emin olduğum o güzel paylaşımlar.

Evet, buraya kadar anladınız, ben kültür/sanat sever bir insanım, kendimce ufak sanat icraları da yaparım. Yazıyı da sayarsak sanatçı bile sayılabilirim :) Çok sık takip etmesem de sergiler, konserler ve tiyatrolar bende çok derin duygusal etkiler bırakır, bazıları beni götürüüüüür uzaklara.. Hassasım bu konularda yani :) Beyoğlu'nu da özellikle bu yönüyle severim, birçok tiyatro, sanat galerisi, müze var. Üstelik hemen hepsine yürüyerek, hatta gezerek gidebiliyorum. Gezerken de belki bir bonus olarak, insan çeşnisi sergisi her an her yerde izlenmeyi bekler.

İşte böyle düşüncelerle Beyoğlu'nu hissederek İstiklal'de gezdiğim o gün, kitapçılarda epey bir dolaştım. Robinson Crusoe ve Denizler Kitabevi'ndeki ilginç kitaplara baktım durdum. Ve hatta kayınbabam için bir tane kitabı beğenip aldım. Seçmek belki bir saatimi aldı. Kendimi unuttuğum bir saatimi...

Sonra, yürümeye devam ederken mağazaların da vitrinlerine bakıyordum ki birdenbire kendimi Nine West mağazasının içinde ayakkabılara bakarken buluverdim. Her kadının her zaman en az bir çift ayakkabıya ihtiyacı vardır derler ya, kesinlikle doğru!!! Ayaklarım beni mağazanın derinliklerine doğru sürüklerken, bir yandan da kendi kendime söyleniyor, "yahu bu mağaza her yerde var, Beyoğlu'na gelmişken, üstelik bebeği evde kısa bir süreliğine bırakmışken zamanımı bu alelade ayakkabı mağazasında niye harcıyorum, aşkolsun bana" diye dırdır ediyordum. Ayakkabılardan birkaçını gözüme kestirip denesem mi denemesem mi diye mağazanın içlerine doğru yürümeye devam ettim. Mağazanın en sonunda bir de ne göreyim, kocaman kuyruklu bir piyano öylesine duruyor, etrafına da birkaç kanepe koltuk falan koymuşlar, biraz da dekor yapmışlar. Hoş da olmuş.. Hemen sordum çalışanlara, cumartesileri iki saatlik dinletiler oluyormuş. Tam bu sırada Edine aradı, işten çıkmış metroya doğru yürüyormuş, sen nerelerdesin diye soruyor. Ona önce başka bir mağazanın vitrininde gördüğüm uyuyan kediyi görmesi için orayı tarif ettim, sonra da bu mağazada bir piyano olmasına ne kadar şaşırdığımı paylaştım. O da merak etmiş ki bir baktım az sonra yanımda. Ben ayakkabıları denerken o da bir göz attı etrafa, yalnız benden farklı birşey keşfetti bu kez. Piyanonun yanına dekor olsun diye koydukları rafta ayakkabılarla beraber dekoratif olarak yerleştirilmiş kitaplardan özellikle bir tanesine bakmamı söyleyerek yanımdan ayrıldı. Ayakkabılarla işim bittiğinde soluğu o rafta aldım. Kitaplardan bir tanesi Segur'un "İyi Yürekli Kız" isimli çocuk kitabıydı. Hemen gülümsedim. Dükkandan çıkıp metroya kadar yürürken ve hatta eve ulaşana kadar da gülümsemeye devam ettim.

Bir ayakkabı dükkanında bir kuyruklu piyanoyla karşılaştığım için gülümsedim... Yüksek topuklu pullu bir  ayakkabıyla "İyi Yürekli Kız" adlı çocuk kitabının aynı rafta sergilediğini gördüğüm için gülümsedim... Ben o binlerce özel kitap dolu kitapçılarda ne aradığını bilmez bir şekilde saatler geçirirken meğer aradığım kitap bir ayakkabı mağazasında beni bekliyormuş, adı da İyi Yürekli Kız'mış, bunu fark edince daha bir gülümsedim. Beyoğlu'na "kültürlü" imajıma uygun olarak kitaplara bakmaya gelip, bir ayakkabıcıya girdiğim için kendi kendimle didişme halindeyken karşıma çıkan piyano beni sakinleştirdiği için gülümsedim... Bir elimde Robinson Crusoe'dan sevgili kayınbabam için aldığım kitap, ayağımda yeni aldığım yüksek topuklu botlarım ile eve dönerken geçirdiğim bu sürprizli günü düşünerek gülümsemeye devam ettim.

İşte Beyoğlu böylesi bir yer, şaşırtır, keyif verir, biraz alışveriş yaptırır, mutlu eder, biraz yorar, sarıp sarmalar, sokaklarında yürürken de dükkanlarında bakınırken de insanı asıl kendi içine doğru adımlamaya davet eder. Tekrar görüşünceye dek, hep böyle kal Beyoğlu... Seni şimdiden özledim...