Translate

6 Ocak 2013 Pazar

"Eski" Evlerimize Veda...

Yazmayalı uzun bir ara oldu, farkındayım. Her gün yazmayı en az bir kez aklımdan geçirsem de olmadı işte bugüne kadar. Yoksa yazılacak bir çok konu, yeni fikir ve anlatacak olay oldu bu zaman aralığında. Evet yorgundum hep, ama gerçek sebep bu değil. Asıl konu kendimi odaklayamamamdı. Kafamda onca şey varken, bir de üstüne bebek tatlı tatlı beni çağırırken nasıl olur da bilgisayarın karşısında oturabilirdim. Neyse bugün ne olduysa oldu, Adana'ya geldiğimizin tam bir haftası dolduğunda, ben açtım bilgisayarı başladım klavyede gezinmeye..

"Eski" Evlerimize Veda...

"Eski evimiz" olarak tabir edeceğimiz evlere bir yenisi daha eklendi ve biz İstanbul Levent Mimoza apartmanındaki evimize tam 28 Aralık 2012'de veda ettik. İki gün süren bir ev boşaltma maratonumuz oldu. Neden mi maraton diyorum? Çünkü taşımacılar gerçekten bir madalya alacaklarmış gibi hızlı ve mükemmelce çalıştılar, tam bir ekip ruhu ile, bazen kızarak ama genelde de zevkle işlerini bitirdiler. Daha önceki taşınma deneyimimizden sonra bu kez herkes mutlu olsun diye taşımacıları daha bir motive etmeye karar verdim. İlk gün onlara Feride Hanım'la beraber güzel bir tavuklu patates yemeği verdik. Ekmeklerini bandırarak son damlasına kadar yediklerine göre sanırım beğendiler. Yemekten sonra da irmik helvası yaptık, çayla beraber yediler. Bence onu da çok beğendiler. Zaten beğenmemelerine ihtimal dahi vermiyordum. Feride Hanım'a annemin helva pişirişini anlattıktan sonra o da sevgisini ekleyip harika bir tatlı ortaya çıkardı, içine de Adana'dan gelmiş kısmetlisini bekleyen cevizlerden koydu. Karşı komşunun yardımcısı Asya'ya bile nasip oldu taşınma helvası. Karşı komşudan bahsetmişken, sağolsun Suzan hanım çok nazik bir hanım. Taşıma günlerinde ihtiyaç oldukça Mert için evlerini kullanabileceğimizi söylemişti. Şu sıralar Edirne'de tıp okuyan oğulları Mert'ten ötürü mü, yoksa sadece sevimli insanlar olduklarından mı bilmiyorum, bize ve Mertciğimize pek bir yakınlık gösteriyorlardı zaten. Biz de onlardan gelen bu yakınlıkla rahat hissederek sevgiyle kabul ettik bu güzel tekliflerini. Gerçekten de taşınma sırasında buna çok ihtiyaç oldu ve Mert de orada çok rahat etti. İlk gün fazla olmasa da ikinci gün iki saatten fazla uyudu orada. Hem çok yakınımda, hem de evdeki karmaşadan çok uzakta. Oysa ki sadece bir kapı arkasında...

Derken tüm evi boşalttılar, arkasından ev sahibimiz de geldi, ona evi ve anahtarları teslim ettik. Mükemmel zamanlama ile oradan ayrıldık. Feride Hanım'ı da evine bırakacağımız için bizimle geldi. Murat'la ben kendimizi kaptırmış sanki normal bir günmüş gibi apartman bahçesinden yürüyüp çıkarken Feride Hanım iyi ki yanımızdaymış. Aniden durdu ve "Hoşçakal Kiraz Ağacı" dedi. Aaa evet öylece birden kalakaldık, gidiyoruz ama bu kez bu eve tekrar dönmeyeceğiz. Farklı bir gidiş bu. Feride Hanım'ın sayesinde farkına vardık. O "an" sanki dakikalara, sonra da saatlere dönüştü birdenbire. Uzadı, ağırlaştırılmış film sahneleri gibi. "Gidiyoruz biz", dedim içimden binaya ve üzerinde hala "Kiralık" tabelası olan o "eski" evimize bakarak, "Hoşçakal". O anda bir gördük ki taşımacılar ön balkonun lambasını açık unutmuşlar. O sevgili eski evimiz, misyonunu tamamlamış olmanın verdiği gururla bize ışık göndererek uğurluyordu adeta. Ben de o anda ona sevgilerimi gönderdim ve onu yıkadım, arındırdım hayalimde. İşte böylece ayrıldık eski evimizden.

Yeni bir yolculuğa çıkıyorduk şimdi. Hem bildik bir yolculuk, hem de aslında bilinmezlerle dolu. Çünkü biz artık eski Pınar ve eski Murat değildik, üstelik bir de çoğalmış, Mert'le beraber üçlemiştik.

İstanbul'da iki gün daha kalıp Adana'ya geçmeyi planlamıştık. Tatlı bir göçebelik rahatlığı vardı bu süreçte. Biraz sorumsuzluk hissi, bir de an'ı yaşama hevesi. Çiler ve Engin bizi bu iki gün boyunca misafir ettiler. Mert özellikle sabahın erken saatlerinde onlarla çok eğlendi, zannediyorum onlar da Mert'le. Bir yandan ben de bu lüksün tadını çıkarıp günlerin yorgunluğunu attım. Orada kaldığımız süreçte aslında daha da ilginç olan şey Göktürk'te oluşumuzdu. Bazen ben kendimi pek kaptırıyorum gündelik şeylere. Bu kez de beni uyandırmak Çiler'e düşmüştü anlaşılan. O da birden fark etmiş olmalı ki: "İstanbul'a yerleştiğiniz yerden veda ediyorsunuz yine İstanbul'a" diyiverdi bir anda, yine beni şaşırtarak. Evet ya tabii, biz yaklaşık beş buçuk sene önce evlenip de geldiğimizde ilk yerleştiğimiz evimiz burada, Göktürk'teydi. Yine çok sevdiğimiz, çok güzel günler geçirdiğimiz ve birçok insanla da güzel anılar, eğlenceli anlar paylaştığımız bir evdi burası. Artell Forum Taş 12. İşte, bu son iki gün, Çiler'lere giderken bu evin önünden özellikle geçiyorduk ve ben şöyle kısa bir bakış atıyordum. Sözcükleri o kısa anlarda pek toparlayamıyor, sadece bakıyordum öylece. Biraz da merak vardı içimde galiba. Kimler yaşıyorlar, nasıl yerleştirdiler eşyalarını acaba diye. Ne önemi var? Biz yolumuza, yeni hayatımıza bakalım. İşte böylece ilk "eski" evimize de tatlı tatlı veda edip ayrıldık Göktürk'ten ve sonrasında da İstanbul'dan. Geldik Adana'ya!

Henüz bilmiyorum bundan sonra neler bizi bekler. Tek bildiğim, bugüne kadar olan hayatıma çok güzel kurgulanmış bir şekilde veda ettim, o "eski" evlerimizi güzellikle kendi yollarına bıraktım ki onlar da bizim yolumuzun açılmasına vesile olsunlar.

Bu olayla etkileşimi olan tüm varlıkların hayrına olması dileğiyle...

1 yorum:

Zeynep Onur dedi ki...

Düğünden bir gün önce o evde geçen süre de çok keyifliydi. Sen aradığında hala o evde seni ve Murat'ı beraber balkonda çektim fotoğraf çıkıyor telefonumda :)