Translate

30 Ocak 2013 Çarşamba

Bebekle Öğrendiklerim 5 - Muhteşem Varlık

Bebeğim, benim minik oğlum, büyüyor, öğreniyor, gelişiyor..
Bu sabah erken saatlerde, ev sessiz sakin ve Mert enerji doluyken onu etrafı yastıklarla sarılı halde yere oturttum, önüne sevdiği bir oyuncağı verdim. Ben de karşısındaki koltuğa oturup onu izlemeye başladım. Oyuncağı ilk önce ağzına götürüp sonra iki eliyle evire çevire inceleyişi, sonra tekrar ağzına götürüşü, yüzünde beliren muhtelif ifadeler.. Belki biraz "yok, bunun tadını beğenmedim" ya da "hımm, bu renkli şey ne kadar yumuşak görünüyor, oysa ki çok sertmiş" türünden tepkiler.

Bu halleri komik olduğu kadar çok da anlamlıydı. Bir çeşit gurur hissi uyandı önce içimde. Aferin benim oğluma, ellerini ne güzel kullanıyor, parmaklarıyla oyuncağı istediği yöne çevirebiliyor, hatta bazen bilinçli olarak oyuncağın düğmesine basıp müzik çaldırabiliyor. Daha dün gibi hatırlıyorum, sadece birkaç ay önce oyuncakları karşısında tutup ellerini uzatsın diye beklediğimi, ama uzun bakışlar dışında fiziksel hiç bir tepki almadığımı. Kısa zamanda ne güzel öğrendi bu hareketleri, aferin ona, diyorum, içimden yükselen bir gururla ve dimdik duruyor bedenim bu duyguyla. Ne de olsa o benim oğlum, herşeyi ona ben ve babası öğretiyoruz, yani o zaman mantık işlemine göre onun yaptığı herşey bizim eserimiz, elde ettiği her başarı aynı zamanda bizim de başarımız, hatta aslında özünde bizim başarımız.

"Yok öyle yağma," diyor sonra içimdeki başka bir dürtü.

Mert'i izledikçe aslında insan denen o muhteşem varlığın; etrafındaki dünyayı, tüm nesneleri ve maneviyatııyla nasıl da hızlı kavradığını, sonra o dünyaya nasıl da hızlı adapte olduğunu, kendini nasıl da güzel oyalamayı bildiğini ve nasıl da güzel ifade ettiğini görüyorum. Ona böylece hayran oluyorum. Evet, tabiki her çocuk kendine has öğrenme ve uygulama sürecini yaşıyor. Mutlaka bu süreçlerde ailelerin de payı var, ama öyle başarılarına ortak olacak kadar da değil yani.

Yaradılıştan gelen o müthiş içgüdüler, genlerine kodlanan o bilgilerle onlar dünyaya adım attıkları andan itibaren kah gözleriyle bakarak, kah burunlarıyla koklayarak, kah elleriyle / ayaklarıyla dokunarak ve başlarda özellikle ağızlarıyla yoklarayak öğreniyorlar. Sonra iki ve üç boyutlu nesneleri ayırt ediyorlar. Resimleri önce avuçlamaya çalışıyor, sonra olmadığını anlıyor mesela. Kendilerine özgü yöntemleriyle harika bir doğal öğrenme sürecinden geçiyorlar ve sonra da bu bilgileri anında kullanıyorlar, bizi de şaşırtarak. Gariban aileler de bütün bu "numaraları" kendilerine pay biçerek gururla etraflarına gösteriyorlar. Hatta bizim de yaptığımız gibi, videoya kaydedip herkesle paylaşıyorlar. Bu da insani ve hoş bir tepki, çok doğal. Ve bence aileler bunları paylaşmalılar, aile olmanın bir şekli de bu. Başarıyı, mutluluğu, gelişmeyi paylaşmak harika bir şey.

Benim naçizane vurgum ise; bebekleri izlerken onların kendi özlerinde ne kadar da muhteşem varlıklar olduklarını zaman zaman hatırlayıp onlara saygı duymanın önemi. Tabiki bizim parçamızı taşıyan, bizim birer uzantımız olan insan varlıkları olduklarını hatırladığımızda kendimize de yine pay biçmiş oluruz... :)

2 yorum:

Zeynep Onur dedi ki...

tam kendine pay çıkartacakken yine mütevaziliği elden bırakmamışsın :) son 2 haftadır yazmayınca ilk zamanki heves geçti mi acaba dedim ama sabah bu yazıyı görünce taşınma telaşı ve adaptasyon nedeniyle yaşandığına ikna oldum :)

Murat dedi ki...

Günden güne bile farklılık gösteren, bizi şaşırtan ve dolayısıyla kendisine hayran bırakmayı beceren bu insan evladına sahiden saygı duyuyorum.

Objektif olarak: bu oluşum "tesadüfi bir doğa olayı" mi, yoksa "planlı bir mucize" mi diye sorgularsak; benim tavrım kesinlikle bunun 2.seçenek olduğudur. Bebekten sonra inancım yaradılışın varolduğu, fakat evrimin de daha sonra algı-ötesi bir enerji kaynağı tarafından 'planlı' bir şekilde sürekli devam ettirildiği yönündedir.

Enteresan bir deneyim oluyor...