Translate

15 Ağustos 2018 Çarşamba

Karşılaşma - İkinci öykü denemesi


-Karşılaşma-

Fırlatıp attı boks eldivenlerini bir hışımla, yerde duran ayakkabılarının yanına. Yenilmişti. Rakibine son rauntta çok aptalca bir hatayla yenilmişti. Alışamadı gitti yenilgilere. Asla kabul edemezdi kaybetmeyi. Her profesyonel sporcu gibi o da içi hırs dolu çıkardı her karşılaşmaya. Yıllarca antrenman yaparak adalelerinden çok kalp kaslarını güçlendirmiş olmalıydı ki böyle bir yürek taşıyordu. Ringe çıktığında hocalarının bıkmadan usanmadan aşılamış olduğu yılmazlık duygusu ağır basardı hep. 

Ama bu kez her zamankinden daha da hırslıydı karşılaşmadan önce. Sabah erkenden biraz moral almak için sevdiği kızın kapısına gittiğinde asıl yumruk darbesini, belki de müsabakadan saatler önce peşinen o zaman yemişti işte. Ayla onu bırakmıştı. Umudunu kes artık diyordu. Güvenme bana. Ben Orhan’ı seviyorum. Senden daha iyi dövüştüğü için değil, senden daha yakışıklı olduğu için değil, sadece sevdiğim için seviyorum diye açıklamıştı ona Ayla tüm naifliğiyle. 

Doğduğundan beri aynı mahallede Ayla’ların evinin bir sokak yukarısında yaşardı Suat. Babası eski bir boksördü. Son ciddi sakatlanmasının ardından sporu tamamen bırakıp bir türlü toparlanamamıştı. Suat onun yenilgisini görmüş ve kendi kendine yemin etmişti, ben babamın eğik duran başını kaldıracağım diye.

O gün karşılaşmadan hemen önce spor salonunun soyunma odasında aynı zamanda antrenörü olan babası ona son taktiklerini vermişti. O ise hocasının dediklerini duymamıştı bile. Henüz 17 yaşındaydı ama yedi yaşında güçlü bir çocuk olduğunu ispat ettiğinden beri babasıyla boks karşılaşmalarına geldiği için ortam havasını solumaya alışıktı. Kendini buralara ait hissederdi aslında. Ama o gün başka bir haldeydi. Burnu tanıdık bir koku aradı. Soyunma odası rutubet kokuyordu. Bu koku ona çocukken mahallelerinde arkadaşlarıyla izinsiz girdikleri o terk edilmiş konağın bodrumunu hatırlattı. O gün de bugün gibi korkmuştu. Elleri titremişti. Ama bugün korktuğunu itiraf etmek ne kelime, tam tersi içi öfkeyle dolu olduğundan diğer her his kör olmuştu. Asıl korktuğu şey, Ayla’nın onu gerçekten terk etmesi ve mahalledeki arkadaşlarının onunla dalga geçmesiydi.

Anonslar yapıldı ve boksörler ringe davet edildi. Suat kendi köşesinde yerini aldı. Ringin en yakınında babasını görebiliyordu. Salon simsiyah, ışık tek bir yerden geliyor ve toz uçuşları bu ışığın yolu boyunca ringe uzanıyordu. Alkış sesleri yükseliyordu. Belli ki kalabalık bir izleyici grubu vardı. Kimisi Suat diye haykırıyordu, acaba içlerinde Ayla var mıydı bunu hiç bilemezdi ki. Seyircilerin bazısı da Orhan diye alkış tutmuştu. Yoksa Ayla Orhan’ı mı alkışlıyordu. Orhan da yerini aldı tam Suat’ın karşı köşesinde. Uzun ve sert birer bakış attılar birbirlerine. Tam o anda, eğer bu, gözlerle yapılan bir boks maçı olsaydı, kesin Suat kazanırdı. 

Karşılaşma baştan sona kadar Orhan’nın hem stratejik hem güçlü darbelerinin üstünlüğünde geçti. Karnına yediği yumruk darbeleri sırasında Suat’ın tek düşünebildiği şey Ayla’nın Sokak kapısını yavaşça yüzüne kapatışıydı. Haksızlıktı bu oysa. Onca yıl bu aşka emek vermişti, Ayla’yı mutlu edebilmek için gereken her şeyi yapmıştı.

Babasına baktı bir an, özür diler gibiydi peşinen. Duygularına yenilmek üzereydi çünkü. Rakibinin darbelerinden değildi kaybettiği sayılar, kendini maça verememesindendi. Orada değildi sanki. Oraya ait değildi belki de ilk defa. Ayla’nın son vuruşuyla sabah abandane olmuştu bir kere, bundan sonra ne düşünebilirdi, ne vurabilirdi, ne de kendini savunabilirdi. Ne için yapacaktı ki bunları? Teslim etti kendini rakibi Orhan’ın yumruklarına. Babası büyük bir hayal kırıklığıyla oğluna bakıyordu. Yılmadan, "haydi Suat kalk ayağı" diye haykırıyordu. Ama nafile. Suat Orhan’a yenildiğini baştan kabul etmişti bir kere. Herşey bitmişti. Hayatının bir dönemi kapanıyordu sanki. Maç bitti. Yenilmişti. Hakemin zoruyla el sıkıştılar. Ve ringden ağrılarla indi Suat. İçlerinde en çok hissettiği kalp ağrısıydı oysa. Babası ona döndü ve dedi ki “maça çıkan Suat olsaydı kazanırdık, fakat orada dövüşen Suat değil, başarısızlığı baştan kabullenmiş, korkak küçük bir çocuktu” dedi. Ayla’yı, başlamadan biten aşkını, karanlık rutubet kokan bodrumu düşündü Suat. Babası haklıydı galiba.

Hiç yorum yok: