Son sürat iskeleye doğru pedal çevirirken tek düşünebildiği şey
artık bu vapura da vaktinde yetişemezse dedesinin gerçekten çok
sinirleneceğiydi. Sabah en erken vapuru kaçırıp dedesini mahçup mahçup
aradığında zaten ufak bir azar işitmişti. Hızla ilerlerken iskelede durmakta
olan vapuru gördü. Pedallara iyice yüklendi ve nihayet iskeleye vapurun
kalkmasına dakikalar kala vardı. Kalabalığın en sonuna ulaştığında artık
bisikletinden indi ve yürümeye başladı. Ona bakmakta olan gözler, güzel kızlar
bile olsa, umurunda değildi. O sadece dedesine odaklanmıştı. Hiç böyle
özellikle arayıp da çağırdığı olmamıştı uzun süredir. Acaba bayramdan beridir
onu hiç aramadığı için içerlemiş olabilir miydi aksi yaşlı adam. Ya da
derslerine elinden geldikçe çalışıyor olmasına rağmen son vizelerde pek
başarılı olamadığını annesinden duymuş olabilir miydi. Dedesi eski toprak bir
beyefendi, zamanın çalışkan Karaköy tüccarlarından Fethi bey, torunlarından en
çok Yiğit’le konuşurken hiç lafını esirgemezdi zaten.
Yiğit, vapurda bisikletini
yerleştirebileceği çıkışa en yakın noktaya konuşlandı. Dalgın dalgın manzaraya
baktı. Dedesinin olası malumatları hakkında ipuçları arıyordu. Yazın ona
dükkanda zorunlu bir mesai yaptırma ihtimali çok güçlüydü. Hep böyle yapardı
zaten, Yiğit’in ne istediğini hiç önemsemeden onun hakkında kararlar verirdi.
Lisedeyken ondan habersiz Yiğit için Almanya’da bir yaz okulu ayarlamış ve
Yiğit de hayatının en despot yaz tatilini burada geçirmişti. Alman ekolünden
olan dedesi en çok disiplini severdi, özellikle de gençlerde. Yiğit aslında
akranlarına göre oldukça çalışkan ve sorumluluk sahibi bir delikanlı olmasına
rağmen dedesine bir türlü yaranamazdı. Haliyle dedesinden çok çekinen Yiğit,
yol boyunca düşünüp durdu ve içi karardıkça karardı.
Vapur Büyükada’ya vardı.
Yolcular arasında en isteksiz ama en hızlı adımlar Yiğit’inkilerdi. İskeleden
çıkıp yokuş yukarı dedesinin evine doğru pedal çevirdi. Yokuşta yavaşlıyor ve
bacakları artık hiç gitmek istemiyordu. Yine neler olacaktı kim bilir.
Saygısını korumalı ve ne olursa olsun cevap vermemeliydi dedesine. Nihayet o
eski evin kapısına vardı. Bisikletini yanaştırıp kapıyı çaldı. Kapıyı yaşlı
adam açtı, yine yüzünde her zamanki sert ifadesi vardı. Verandadaki koltuklara
oturdular. Adam her zamanki gibi uzatmadan konuya girecek gibi görünüyordu.
Cebinde bir şey aradı ve elini kapalı tutarak Yiğit’e doğru uzattı. “Al bakalım
şu anahtarı” dedi. “Bundan sonra hep hayran olduğun kırmızı Mustang senin. Ben
Ada’da olduğum sürece arabaya ihtiyacım yok. Geldiğimde de artık bir zahmet
şoförlüğümü yaparsın ”. Yiğit inanamıyordu. Çocukluğundan bu yana o Mustang'in
direksiyonuna geçme hayalleri kurardı ve işte meğer bunun için dedesi onu
çağırmıştı yanına. Dönüş yolunda yokuşu adeta uçarak indi ve vapurda İstanbul'a dönerken gerçekleşmesi pek yakın hayallere daldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder