Translate

5 Ağustos 2018 Pazar

bir öykü denemesi..


Son sürat iskeleye doğru pedal çevirirken tek düşünebildiği şey artık bu vapura da vaktinde yetişemezse dedesinin gerçekten çok sinirleneceğiydi. Sabah en erken vapuru kaçırıp dedesini mahçup mahçup aradığında zaten ufak bir azar işitmişti. Hızla ilerlerken iskelede durmakta olan vapuru gördü. Pedallara iyice yüklendi ve nihayet iskeleye vapurun kalkmasına dakikalar kala vardı. Kalabalığın en sonuna ulaştığında artık bisikletinden indi ve yürümeye başladı. Ona bakmakta olan gözler, güzel kızlar bile olsa, umurunda değildi. O sadece dedesine odaklanmıştı. Hiç böyle özellikle arayıp da çağırdığı olmamıştı uzun süredir. Acaba bayramdan beridir onu hiç aramadığı için içerlemiş olabilir miydi aksi yaşlı adam. Ya da derslerine elinden geldikçe çalışıyor olmasına rağmen son vizelerde pek başarılı olamadığını annesinden duymuş olabilir miydi. Dedesi eski toprak bir beyefendi, zamanın çalışkan Karaköy tüccarlarından Fethi bey, torunlarından en çok Yiğit’le konuşurken hiç lafını esirgemezdi zaten. 

Yiğit, vapurda bisikletini yerleştirebileceği çıkışa en yakın noktaya konuşlandı. Dalgın dalgın manzaraya baktı. Dedesinin olası malumatları hakkında ipuçları arıyordu. Yazın ona dükkanda zorunlu bir mesai yaptırma ihtimali çok güçlüydü. Hep böyle yapardı zaten, Yiğit’in ne istediğini hiç önemsemeden onun hakkında kararlar verirdi. Lisedeyken ondan habersiz Yiğit için Almanya’da bir yaz okulu ayarlamış ve Yiğit de hayatının en despot yaz tatilini burada geçirmişti. Alman ekolünden olan dedesi en çok disiplini severdi, özellikle de gençlerde. Yiğit aslında akranlarına göre oldukça çalışkan ve sorumluluk sahibi bir delikanlı olmasına rağmen dedesine bir türlü yaranamazdı. Haliyle dedesinden çok çekinen Yiğit, yol boyunca düşünüp durdu ve içi karardıkça karardı. 

Vapur Büyükada’ya vardı. Yolcular arasında en isteksiz ama en hızlı adımlar Yiğit’inkilerdi. İskeleden çıkıp yokuş yukarı dedesinin evine doğru pedal çevirdi. Yokuşta yavaşlıyor ve bacakları artık hiç gitmek istemiyordu. Yine neler olacaktı kim bilir. Saygısını korumalı ve ne olursa olsun cevap vermemeliydi dedesine. Nihayet o eski evin kapısına vardı. Bisikletini yanaştırıp kapıyı çaldı. Kapıyı yaşlı adam açtı, yine yüzünde her zamanki sert ifadesi vardı. Verandadaki koltuklara oturdular. Adam her zamanki gibi uzatmadan konuya girecek gibi görünüyordu. Cebinde bir şey aradı ve elini kapalı tutarak Yiğit’e doğru uzattı. “Al bakalım şu anahtarı” dedi. “Bundan sonra hep hayran olduğun kırmızı Mustang senin. Ben Ada’da olduğum sürece arabaya ihtiyacım yok. Geldiğimde de artık bir zahmet şoförlüğümü yaparsın ”. Yiğit inanamıyordu. Çocukluğundan bu yana o Mustang'in direksiyonuna geçme hayalleri kurardı ve işte meğer bunun için dedesi onu çağırmıştı yanına. Dönüş yolunda yokuşu adeta uçarak indi ve vapurda İstanbul'a dönerken gerçekleşmesi pek yakın hayallere daldı.


Hiç yorum yok: