Translate

6 Kasım 2014 Perşembe

4. Günümün Felsefesi

Dünkü yazımdan sonra yine maddiyatla ilgili yazmaya devam ediyorum. Birşeyler beni bu konulara itiyor devamlı. Sadece yazılarda değil, akmakta olan hayatımın bu döneminde yaşananlar da beni buralarda gezdiriyor. Alınacak dersler, çıkılacak basamaklar var herhalde. Ve ben bunları düşünüp yazarken hem kendimi tanıyor, hem de yine bilincimi olayların çok üzerine çıkarmanın formülünü buluyorum. Neyse, çok uzatmadan konuya dönelim.

Sahip olduğumuz maddi zenginliklerle ilgili birşeyler karalamak istiyorum. Ve bir de sahip olmadığımız, hep eksikliğini hissettiğimiz.

Birkaç sene önce tramvayda çantamdan cep telefonum çalınmıştı.  Üstelik henüz yeni aldığım ve taksidini iki yıl daha ödeyecek olduğum telefonum. Olay anında ilk önce oldukça negatif duygular belirmişti içimde; kendimi suçlama, acıma, çaresizlik vs. Aklım başıma geldiğindeyse ilk iş telefon hattımı kullanıma kapatmak ve sonra da ulaştırma bakanlığına bildirimde bulunmak oldu. Doğrusu polise başvurmak aklımın ucundan bile geçmedi. Yani ev, araba hırsızlıklarında mutlaka başvurulurdu da, nedense böylesi bir vukuat için ellerinden birşey gelmez diye düşünmüştüm. Tam da bir Bayram arefesiydi. Olayın hemen akabinde Tatil için Lizbon'a gittik. Varış anımızdan itibaren kenti çok sevdik ve keyif almaya başladık. Bazı anlarda ben yine telefonu "çaldırmış" olma suçundan hayıflanmaya devam ediyordum, içten içe. 

Çok erken bir sabah, uykum kaçtı, henüz yataktan çıkmamış yine "ah, vah" modundayken, birden silkiniverdim. O an şunu hissettim: ne sahip olduğum nesneler bana aitti, ne de sahip olmadıklarım bana ait değildi. Tüm maddi değerler tüm insanlara ait dedim kendi kendime. Uzayda yüzen nesneler gibi hayal ettim onları. Sonra insanın kendi deneyimi için gerekli olanlar onlara mıknatıs gibi çekiliyorlar gibi düşünüp imgeledim. Ve orada o anda kaybolan cep telefonumu evrene teslim edip durumun içinden çıktım. Sabah sokağa ilk çıktığımızda henüz bu imgelemenin etkisindeyken bazı hayal çalışmaları yaptığımı hatırlıyorum. Mesela önümüzden geçen lüks otomobilin bana ait olduğunu veya hatta tüm şehrin bana ait olduğunu canlandırdım zihnimde. Tüm maddi değerler bana ait dedim, tAa ki ben kendi deneyimim için oradan uygun olanı kendime çekip alana kadar özgür dolaşıyorlar. Bazen de benim için işlevini yitiren bir nesne hayatımdan aynı şekilde çıkıp gidebiliyor. Burada ilk ve en önemli yapılması gereken izin vermek. Gidene de gelene de. Çünkü zaten benim için en hayırlısı oluyor, bunu biliyorum.

Derken, henüz bu idrak anlarının üzerinden birkaç saat geçmişti ki annemden bir mesaj geldi, polis cep telefonumu bulmuştu... Umulmadık, beklenmedik, pahabiçilmez bir piyangoydu bu adeta. Maddi değerinden değil elbette. Asıl mutluluk, zihnimde çözdüğüm bir konunun hem de bu kadar süratle somutlaşması ödülündeydi.

Tatil dönüşü ilk sabah karakola gidip telefonumu teslim aldım. Evrenden... 
Üstelik o kadar hızlı bulunmuştu ki tüm hafızası bıraktığım gibi duruyordu. Küçük bir mucize yaşanmıştı benim için, modern hayat mucizesi... 





6 yorum:

Zeynep Onur dedi ki...

Bu olayı çok net hatırlıyorum :)) Bulunduğunda ne kadar çok şaşırdığını da :)

Unknown dedi ki...

Aaa haha harika bir yazı, cok begendim!
Cocukların genellikle maddi yoklukları anlayamamasının sebebi böyle dusunmeyi henüz unutmamıs olmaları galiba. :)

Filozofanne dedi ki...

Evet tabii ya.. Sağol hatırlattığın için. Çocuklar bir oyuncakçıda birşeyin alınması için tutturduğunda onun zaten kendine ait olduğunu düşünüyor olabilirler. :)

Filozofanne dedi ki...

ya di mi ya nasıl da tuhaf gelmişti. Hayatta hep böyle şaşılacak olaylar var aslında. Çoğunu göremiyoruz bile.

Zeyra dedi ki...

Çok etkileyici bir yazı kendime dersler çıkardım elinize sağlık

Zeyra dedi ki...

Çok etkileyici bir yazı kendime dersler çıkardım elinize sağlık