Translate

13 Kasım 2013 Çarşamba

Ben Çocuğumu UYUTMUYORUM !!!

Evet doğru okudunuz, UYUTMUYORUM işte çocuğumu. Uyusun diye onu sallamıyorum, emzirmiyorum, koynumda ısıtmıyorum, kucağımda dolaştırmıyorum, sırtını pışpışlamıyorum, saçını okşamıyorum, aydedeye bakıyoruz diye onu kandırmıyorum, ona ninni bile söylemiyorum. Çok despot, çok haşin, çok sevgisiz, şefkatsiz olduğumu mu düşündünüz yoksa bir an için? Yoo, bence hiç de öyle değil. Hatta Mert ben böyle olduğumdan beri bana daha bir sevgi dolu sarılıyor, Anneciiii diye. Ama uyku saatlerinde değil; oynarken, konuşurken...

Uyku konusu çok hassasmış gerçekten, saygıdeğer bir konu ayrıca. Sadece konu değil, çocuklarımız da saygıdeğer birer bireyler. Uyku da bizim onlara bu saygıyı hayatlarında ilk kez gösterebileceğimiz belli başlı durumlardan birisi.

Ben Mert'i son bir aydır gerçekten uyutmuyorum, ona izin veriyorum ve o kendisi uyuyor. Aynı yetişkin bireylerde olduğu gibi, yatağını ve uyku saatini biliyor, sadece uyuyor. 

İşte bence o "uyku eğitimi" dedikleri, aslında benim şahsen pek de hoşuma gitmeyen tabirin en büyük püf noktası bu. Çocuğu uyutmayı artık bırakıp, onun kendi kendine uyumasına ortam sağlayıp sadece bırakmak, izin vermek. Bu kadar basit, ama hiç de kolay değil.

Okudum birkaç kitap evet, internette sevdiğim sitelerde birkaç makale de var aklımda kalan. Hepsinden bana doğru gelen bilgileri çekip koydum hafızama. Bir ara, Mert 3 aylık falandı sanırım, Pınar Sibirsky diye bir hanımın Gymboree'deki söyleşisini dinlemiştim ve ilk kez o zaman uykunun eğitim verilecek birşey olduğunu duyup şaşırmıştım. O sıralar, Mert çok kolay ve düzenli uyuyor, geceyi gündüzden tamamen ayırt ediyordu. Ama  bir gün neler olacağını kimse bilemezdi.
Mykundak isimli danışmanlık şirketinde Pınar hanım ailelere bebekleri için uyku danışmanlığı veriyor. Şirin mi şirin kartvizitin renkleri ve şekli hala gözümün önünde.
Geçen ay, artık Mert'in eski bakıcısının ona aşıladığı ayakta sallama metodu ile uyumasına bir son vermemiz gerektiğini yoğun bir şekilde hissettim ve harekete geçmeye karar verdim. Hiç maceraya atılmayayım, çocuğumu da kontrolsüz ağlatmayayım diyerek Pınar hanım'ı aradım. Kısa bir telefon görüşmesi geçti aramızda. Akabinde de Muratla konuştum ve o hanımdan bir danışmanlık hizmeti almaya karar verdik.
Ancak, ne olduysa oldu ve bir gece ansızın içime bir dürtü düştü. İçimden bir ses benimle uzun uzun konuştu :) Bakın neler dedi neler: "Sen oğlunu en iyi tanıyan insansın. Uyku alışkanlıklarını ve onun dilini en iyi sen tanırsın. Ona kendi kendine uyuyabilmesini en iyi sen öğretebilirsin. Hem öyle sinsi stratejiler de olmaz o zaman işin içinde. Hatırlasana, ne güzel telepati kurardınız onunla henüz hamileyken, neden şimdi uykuya dalma süreçlerinde de bu telepatik iletişimden faydalanmayasın? Bir de rahatlama metotları var bildiğin, kendinde uyguladığın, oğlunu neden mahrum edesin bunlardan? Bilgiler hazır, senin içinde. Okudun, dinledin, konuştun.. Sen ve Mert'e en uygun bilgileri aldın kabul ettin. Sadece hatırla ve uygula onları. İşte bu kadar basit. Haa bu arada, şuan tek ihtiyacın olan şey cesaret ve onu da sana Pınar hanım aktardı o geçen günkü konuşmanızda".... 

Bunun üzerine, kendime bir şans vermeye karar verdim. Ben Mert'e güveniyordum da bir şansa ihtiyacı olan bendim sanırım. iki hafta biz bize bir deneyelim, olmazsa o zaman Pınar hanımı arar danışmanlığa başlarız dedim kendi kendime. Murat da benimle hemfikir oldu ve hep destekledi.

Önce Mert uyurken onun yanında uyuyana kadar sandalyede oturarak başladım işe. Her zamanki gibi tüm uyku öncesi ritüellerimizi yapıyorduk. Bunlara ilaveten yeni ritüeller çıkmıştı, Mert'in hoşuna giden. (dikkatinizi çekerim rutin demiyorum, ritüel diyorum, bence böylesi daha hoş ve içten) Gündüzleri uykularında daha farklı ritüeller benimsemiştik. Ve bütün bu uyku öncesi hazırlıklarımızı Mert'le beraber yapıyorduk. Banyo, pijama, perdeleri kapatma, müzik açma, emzik veeee yatak. Yani o da süreçlerin bir parçası hatta başrol oyuncusu oldu. Hem keyif aldı, hem öğrendi, hem de saygı duyulduğunu hissetti.
Yanında oturup uyumasını beklediğim zamanlar ona başka birşey daha aşıladım. Yatağa yattığında nasıl gevşediğini, nefeslerinin sakinleştiğini, tüm ağırlığını yatağa teslim etmenin o çok hafif ve huzurlu duygusunu, Allah'ın ve Meleklerin onu her daim koruduğunu, gün içinde enerji alanına ya da bedenine bir şekilde girmiş olan negatiflikler ve toksinlerden tam uyku öncesi ve sırasında arındığını ona telepati yoluyla anlattım. Tabii ki o aşamada, kendi uydurduğum ninniler ve yumuşak, fısıltıya yakın sözcükler yardım etti bana. Artık bu şekilde çok kolay uyuduğunu fark ettiğimde sandalyeyi bir sabah uykusundan önce iptal ettim. Onu henüz uyanıkken yatağında bırakıp odadan çıktım ve kapısını kapattım. Bir denemeydi önce bu. Sonra bir baktım ki hemen uyuyuveriyor. Bazen azıcık bana sesleniyor, deniyor beni. Sonra yine uyuyor. Bazen annee diye sadece sayıklıyor usulca ve ses kesiliyor. Önceleri onun seslenişlerini hatta ağlamalarını duymamak için kendime evin en uzak köşesinde işler icat ediyor, telsizi açmıyor, açtırmıyordum. Sonraları alıştım, Mert de alıştı. Ve gün gelip de telsizden sessizliğini duyduğumda yüreğim kanat çırpıyor ve gülümsemem kulaklarıma yaklaşıyordu.. İlk zamanlar böyleydi işte. Kendimi ve Mert'i nasıl kutlayacağımı bilemiyordum. Şimdi bu durumu ailecek kanıksadık. Çok mutlu ve gururluyuz. Daha ne diyebilirim ki! 

Bu arada, söylemeden geçemem, eşim Murat beni her kararımda destekledi ve harekete geçtiğimde de benimle aynı yolda yürüdü, tam yanımda, tam yanımızda. Bu çok önemli. Bu bir aile olayı çünkü. Aynı evin içinde farklı hayatları ortak yaşayan bireyleriz bugüne bugün. Teşekkür ediyorum Murat'ım sana.

Tüm bu süreçte, bana içtenlikle bilgi dağarcığını açıp olayın gidişatını etkileyecek birkaç tiyo veren Pınar Sibirsky'ye ne kadar teşekkür etsem az. Her ne kadar istemiş olsak da ondan danışmanlık hizmeti almadık. Gerek kalmadı. Bu durumu onunla paylaştığımda, adeta Hipokrat yemini etmiş bir doktorun hastasının iyileşip artık ona ihtiyacı kalmadığına sevinir gibi sevindi, kalpten. Ben de ona teşekkür etmek için birkaç fidan dikmek üzere onun adına TEMA'ya bağışta bulundum. Bu yaratılan şey kalıcı bir değer olsun diye... Dünya'ya ve bütüne bir katkı olsun diye... Hepimiz sevgiye hizmet etmiş olalım diye... 

Ve o da bize bir süpriz yaptı ve Mykundak websitesinde fotoğrafımızı yayınlayacağını söyledi. Hani ben düşünüyordum ya Mert'i ve kendimi nasıl kutlayayım diye.. İşte geldi büyük ödül bize :) Tadını çıkarma zamanı!

Buyrun siz de bir göz atın:

http://www.mykundak.com/uykucu/38-ayin-uykucusu-mert-saracoglu-16-aylik-.aspx#.UvYdqGJ_suc



Hiç yorum yok: