Translate

16 Kasım 2013 Cumartesi

Kârlı Takas Bebeğime Yaradı...


Bir iMac bilgisayarım vardı, 2010 Ocak ayında Kanyon'daki Apple mağazasının teşhirinden aldığım. Hiç hesapta yokken fırsatını bulunca bir anda Apple'cı olmuştum. Üstelik o zaman ne bir iPhone'um, ne de bir iPod'um vardı. Ofisimizi yeni açıyorduk ve İspanyol ortaklarım neden Apple aldığımı merak ediyorlardı. Bir anda içimden öyle gelmişti işte. İster dizaynını beğendin deyin, ister kullanımını, isterseniz de sadece farklı olmasını... Hepsi doğru. Fazla düşünmeye fırsat bırakmamıştım kendime, birçok defa olduğu gibi içimden gelen sesi dinleyip acele karar vermiştim. Bana bile emekli olarak gelen ama her dem taze görünen o beyaz narin cihazla üç buçuk seneyi beraber geçirdik. Birlikte gecelerce ne ihalelere hazırlanmadığımız kaldı, ne spiritüel terapilerimizde muhteşem müzikler çalmadığımız... Neler yaşadık neler.. Ah bir dili olsa da konuşsa.. 
Hamileyken ofisi eve taşıdığımda tıpış tıpış geldi, evimizin baş köşesine kondu. Bu kez de beraber bu harika blog'u açtık, yazdık da yazdık. Onun klavyesi bir başkaydı, parmaklar üzerinde gezinirken fazla ses çıkarmaz, yumuşacık darbelerle adeta yaylanırdı parmak uçlarımda. Hele bir de bembeyazlığı yok mu? Öyle ki, beyaz mouse artık eskisi gibi atak olmadığında bile onu sıradan bir mouse ile değiştirmek istemedim. Ne güzeldi yandaki iki tuşa basınca birdenbire tüm pencerelerin küçülüp aynı ekranda beraber görünmesi. Senkronize olarak bir sürü işi aynı anda yapmayı seven benim için çok ideal bir bilgisayardı doğrusu. Benim kafam ne kadar karışık olursa olsun, o hiç donup kalmaz, beni hep kendi hızımla takip ederdi. Tam uyum içinde çalışan, hatta yaşayan bir ekiptik. Kimi zaman, emaille güzel bir haber ya da sipariş alıp havalara uçtum, kimi zaman duygusal yazılara ya da videolara karşısında gözyaşı döktüm, kimi zaman da hamilelikle büyüyen göbeğimin fotoğraflarını onun eğlenceli Photobooth aksesuarıyla çekip uzaktakilere gönderdim. Neler neler daha var anlatabileceğim. Benimle o günleri yaşayanlar bilir...

Sonra bir gün geldi, evde artık bir çalışma masasına ayıracak yerimiz kalmadı, haliyle bir masaüstü bilgisayara da..

Fazla düşünmeme gerek kalmadı iMac için. Belli ki beraber yaşayacaklarımız buraya kadardı. Hemen Facebook arkadaşlarıma yazdım, talibi çıkan olur mu diye. Öyle satmakla falan uğraşmak istemedim. Eninde sonunda oldukça eski bir modeldi, hatta bazı özellikleri çalışmıyordu. Açıkçası ufak bir para için bunları anlatmak, para konuşmak istemiyordum kimseyle. Belki de o eski arkadaşa bir para biçmek istemiyordum, kim bilir. Meğer ne çok taliplisi varmış benim emektarın, mesajlar akmaya başladı. Tabii ki benim için ilk isteyen öncelikli. Aslı diye liseden bir arkadaşımla mesajlaştık ilk önce. Kendiyle uzun yıllardır görüşmüyorduk, 6 aylık bir bebişi varmış. Üstelik blog'umun da takipçisi.. Hemen uzun sohbetler, paylaşımlar ardından tarih saat sözleştik, gelip bizden bilgisayarı alacak şekilde anlaştık. O güne kadar da ben bilgileri yedekleyecek, bilgisayarı temizleyip sıfırlayacaktım. Herkes için muhteşem zamanlama ayarlandı. Ve o gün geldi çattı. Tüm aksesuarlar ve belgeler hazır, bilgisayarın kendi zaten tek parça, evin girişinde bekliyor. Aslı ve eşi tam saatinde geldiler. Minik Zeynep aşağıda bekliyor olduğundan ve bizim Mert içerde uyumaya uğraşırken ağladığından fazla sohbet edemedik ama o kısa zamanda çok şey paylaştık bence. Eli boş gelmemek için bize Doğan Egmont Yayıncılık'tan çıkan bir kitap getirmişler. Klasik Müzik Masalları serisinden bir CD'li kitap. 
İtiraf ediyorum, bunca zaman bu seriyi hiç duymamıştım. Klasik müzik sevmeme rağmen, ciddi bir dinleyicisi olmadığımı da burada açık yüreklilikle itiraf ediyorum. Birazdan detayına gireceğim gibi, bu hediye zaten bizde bunu tetikledi; bu hediyeyle evren bana dedi ki "kalk da klasik müziği hayatına dolu dolu kat". 

Karşılıklı teşekkürler edip ayrıldık Aslı'larla. Ben aslında daha çok bilgisayarın gidişine odaklanmıştım başlangıçta. Ona sevgiyle veda ettim, beraber yaşadıklarımız için hem ona hem de kendime teşekür ettim. O kadar iyi hissediyordum ki o giderken, galiba benim için misyonunu tamamlamıştı. Her şeyden öte, yine hayatımda bir dönem kapanmış yeni bir dönem açılıyordu. Bu değişime izin verdim, sadece izledim gidişini. Ve kitabı bir köşeye kaldırdım bunun sakinliğiyle. Daha idrak edememiştim, tam olarak ne olduğunu onun.

Aradan on gün kadar geçmişti. Tam da Mert'in yeni uyku alışkanlığını oturtmaya karar verdiğim, ama harekete geçmeye henüz başlamadığım zamanlardı. Bir sabah Mert'le oynarken bu kitabı ve içinden çıkan CD'yi denemeye karar verdim. CD'yi müzikçalara koydum. İlk olarak masal okunuyordu, henüz bizimki masalla pek ilgilenmiyor. Hemen müzik parçalarına geçtim. Birdenbire Mert'in yüzünde biraz meraklı ve bir o kadar da keyifli bir ifade belirdi. Yüz ifadesi diyordu ki, "Bu sesler nereden geliyor, ne sesi bunlar? Bence biraz tanıdık.. Çok berrak ve harika melodiler, içim kıpır kıpır oldu ama aynı zamanda da huzur doldu. Nedir bu kulağıma alışık gelmeyen sesler ama içime tanıdık gelen duygular? ..."

Birkaç parça dinledikten sonra gayri-ihtiyari soruverdim Mert'e, "Piyano çalalım mı?" diye. Hemen heyecanla salonun kapalı kapısına koştu, "Badi, badiii, Aç, aç" demeye başladı devamlı. Badi Mert dilinde Piyano demek oluyor. Kapıyı açtım, doğru piyanoya koştu, kapağını da bana sabırsızlıkla açtırdı ve 5-10 dakika kadar kendi kendine tıngırdattı. Sonra da bu kez sakince "Oğlum, hadi biraz uyumak ister misin?" dedim, sabah uykusu için harika zamanlama olduğunu hissederek. Cevabını vücut diliyle verdi; tabureden aşağı indi, doğru odasına yürüdü sakin adımlarla. Odasında sessizce pijamasını giydirdim, perdeleri kapattım, başka bir klasik müzik cd'sini başlatıp usulca yanından çıktım. O da uzun zamandır ilk kez kendi kendine sakince ve huzurla uyudu. Bana da geriye kendimi kutlamak kaldı.

Böylelikle hayatımıza bir kez daha Klasik Müzik girmiş oldu. Buna vesile olan emektar bilgisayarıma teşekkür ediyorum. Arkadaşım Aslı'ya bu kadar ince bir hediye alma nezaketini gösterdiği ve iMac bilgisayarımı hiç ummadığım kadar değerli bir şeyle takas ettiği için teşekkür ediyorum. (her ne kadar Aslı'nın niyeti takas olmasa da, ben evrenin böyle boşlukları güzelliklerle doldurduğuna inandığım için öyle tabir etmeyi tercih ediyorum) Özellikle dışarıdan gelen seslere çok duyarlı olan oğlumun uyku rutinleri için müzikten faydalanmamızı bize hatırlattığı için uyku danışmanı Pınar Sibirsky'ye yeniden teşekkür ediyorum. Tam zamanı geldiğini hissedip onu çaldığım ve onu iç huzuru davet etmeye bir vesile yaptığım için kendime de teşekkür ediyorum :)

Bundan sonra serinin geri kalanını tamamlayıp ben de çocuklarla tadını çıkaracağım. 

İlgilenenler için seriyi aşağıda listeliyorum. 

Sevgiyle... 





Klasik Müzik Masalları 1 / Vivaldi - Çobanın Mevsim Yolculuğu


Klasik Müzik Masalları 2 / Bach -  Şatoda Üç Saat


Klasik Müzik Masalları 3 / Mozart - Büyük Sır


Klasik Müzik Masalları 4 / Beethoven - Duygu Makinesi 



Klasik Müzik Masalları 5 / Çaykovski - Sihirli Ödev



Klasik Müzik Masalları 6 / Chopin - Dağınık Oda
Klasik Müzik Masalları 7 / Strauss -  Kayıp Prens


1 yorum:

Aslı Tuan Acer dedi ki...

Pınarcığımm ne güzel bir yazı olmuş. Blogunun takipçisi olduğum için beğeneceğini tahmin ettiğim, bizim de ailece serisini çok sevdiğimiz o cd/kitabı Mertciğin de sevmesi beni çok çok mutlu etti:)

Bilgisayarın şimdilik en büyük görevi (Ahmet'in işleri dışında) Zeynep'i anneannesi ve dedesiyle görüntülü buluşturması ki bu bizim için çok özel ve önemli bir konu:) Tekrar teşekkür ederiz.

Son olarak bence o bilgisayarın bir diğer misyonu da paylaşacak çok şeyi olan iki yeni annenin yollarını kesiştirmesiydi:)

Yazılarının devamını sabırsızlıkla bekliyorum..

Sevgilerimle
Aslı